Kitap Hakkında:
RUMELİ’YE ELVEDA: 100.YILINDA BALKAN BOZGUNU
100. yılında Balkan Savaşları’nın acılı hikâyesi
Rumeli’ye Elveda: 100. Yılında Balkan Bozgunu, Taha Akyol’un hazırladığı, CNN Türk’te yayınlandığında büyük ses getiren aynı adlı belgeselin kitap çalışmasıdır.
Taha Akyol Rumeli’ye Elveda’da Balkan Savaşları’na giden yolda Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi yapısını, açmazlarını ve giderek güçlenen Balkan milliyetçiliklerini ele alıyor.
Balkan Savaşları’nın Türk milliyetçiliğinin dönüm noktası olduğunu, Balkan Savaşları’ndan I. Dünya Savaşı’na kadar, yani 1912-1922 yılları arasında, Türkiye’nin bu uzun ve yıpratıcı on yılda büyük acılar çektiğini, bu dönemde 3 milyon Müslüman’ın yaşamını yitirdiğini belgelerle ortaya koyuyor. Akyol, çalışmasında Osmanlı millet sisteminin çözülüşünü, Lozan Mübadelesi’nden önce söz konusu olan karşılıklı zorunlu göçleri de ele alıyor.
Yazar, ordunun Balkan Savaşları’nda uğradığı bozgunun askeri ve siyasi sebeplerini de araştırıp çıkarılacak derslerin altını çiziyor.
Rumeli’ye Elveda, Prof. Zafer Toprak, Prof. Şükrü Hanioğlu, Richard Hall gibi önemli tarihçilerin görüşleriyle de zenginleşmiş.
Son söz de kitabın yazarından: “Bu belgeseli tarih tekerrür etmesin diye hazırladım.”
Kitaptan:
Modernleşmenin yani okulun, gazetenin, ticaret yoluyla sosyal hareketliliğin gelişmesinden önceki çağlarda, değişik kimliklerden halkları yönetmek, Osmanlı’nın avantajını oluşturur; Osmanlı’nın medeni bir mirasıdır. Fakat etnik ve dini kimlikler 19. yüzyılın başından itibaren milliyetçiliğe dönüşmeye başladı. Önceki dönemlerde görülmeyen okulun, gazetenin ve “halk” fikrinin gelişmesi aynı dili konuşan, aynı hafızaya sahip insanlarda kendi devletlerini kurması düşüncesine yol açtı. Sırp isyanı, Yunan isyanı, Bulgar isyanı, Arnavut isyanı… Bu toplumların ve devletlerin milliyetçi hedefler etrafında enerjik, militan, hatta saldırgan (irredantist) bir dinamizm kazandığını gördük. Böyle bir çağda Osmanlı içinden çözülüyordu.
Temeldeki bu sosyolojik dinamiklerin Balkan Savaşı’nda doğurduğu sonuçları gördük: Balkan halkları için zafer ve toprak kazanımları, homojen ulus haline geliş… “Tebaa-i Osmaniye”nin uluslara bölünmesi, çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu’nun acı mağlubiyetlerle dağılması…
Osmanlı’nın Hıristiyan vatandaşlarındaki ayrılıkçı, milliyetçi duygular çok daha erken geliştiği gibi, çok daha güçlüydü. Meşrutiyet’in demokrasi ve eşitlik vaadi, askerlik dahil bütün kamu görevlerinin Hıristiyanlara açılması, Meclis’te temsil edilmeleri, dernek ve parti kurma özgürlüklerinin gelişmesi onları milliyetçiliklerinden vazgeçirmemişti. Hatta Meşrutiyet’in özgürlük ortamında talep çıtaları yükselmiş, heyecanları artmıştı. Osmanlı toplumundaki duygusal kopuşlar, bölünmeler derinleşmişti.