Kitap Hakkında:
Yazınsal bir efsane: Venedik
Aşklar Venedik’te başlar… Venedik’te biter…
Aşk şehri Venedik… Balayı şehri de denebilir. Ama Venedik her zaman mutlu başlangıçlara sahne olmuyor elbette. Bazen de şehrin yavaş yavaş suya gömülmesi gibi, aşklar gömülüyor hayatın derinliklerine. Nedim Gürsel de edebiyat ve aşk ilişkisi üzerinden gitmiş ve ortaya insanı kendinden geçiren denemelerden oluşan Aşk Kırgınları çıkmış. Dünya edebiyatına damgasına vuran Thomas Mann, Louis Aragon, Ernest Hemingway, Alfred de Musset, George Sanda ve Marcel Proust da bu denemelerin baş kahramanları olmuşlar, Venedik’in yanı sıra.
Nedim Gürsel, Aşk Kırgınları’nda bu edebiyatçılar için kimi zaman aşkın beşiği kimi zaman da mezarı olan Venedik’i anlatıyor. Yazar, gondol üzerinde çekilen romantik fotoğrafların çok ötesine taşıyor şehri, farklı bir Venedik portresi çiziyor. Resimli Dünya’yı yazarken bir süre kaldığı Venedik’te kentin ruhuna dair önemli izlenimlere sahip olan Gürsel, Aşk Kırgınları’nın hikâyesini şöyle anlatıyor önsözde:
Bu kitabın genel izleğinin şöyle ya da böyle, Venedik’te biten aşklar olduğunu söyleyebilirim. Ama anlatının, daha doğrusu altı bölümden oluşan bu yazınsal denemenin asıl kahramanı Venedik’tir. Hem geçmişi hem de bugünüyle yazınsal bir efsane olan Venedik.
Kitaptan:
Bu kitabı yazma düşüncesi bir Venedik yolculuğu sırasında doğdu. Resimli Dünya’yı kaleme aldığım kentte ilk kez yalnız değildim. Roman kahramanı Kâmil Uzman’ın Lucia ile yaşadığı umutsuz aşkı çoktan unutmuş, kendimi başka çalışmalara vermiştim. Araya da başka kitaplar, yeni yolculuklar girmişti. Venedik, biliyorsunuz –ya da bilmiyorsunuz– âşıkların kentidir. Böyle bir algı var. Oraya balayına gidilir ve Rialto Köprüsü’nün üzerinde öpüşülür. Ama mutlaka öpüşülür. Yoksa Venedik’e gitmemiş sayılırsınız. Oysa ben, Rialto Köprüsü’nün üzerinde ya da bir gondolda sevgilimle öpüşmek için değil, bir roman yazmak için gitmiştim Venedik’e. Hem de üç kez. Ve her defasında yalnızlığın hüznünü yaşamıştım. Bu kez de bir sevgili yoktu yanımda, ama kızım Leyla vardı. Ona kenti gezdirirken ilerde, eğer evlenirse, eşiyle birlikte balayı yolculuğu için Venedik’e yeniden gelebileceğini, tüm masraflarını karşılayacağımı söyledim, pek oralı olmadı. Sonra da, Fransız edebiyatı dersinde okudukları Alfred de Musset ile George Sand’ın burada ayrıldıklarını, aslında Venedik’in âşıklara pek de uğurlu gelmediğini belirtme gereğini duydu. Bir gün evlenir de balayına çıkarsa Venedik hariç herhangi bir kente gidebilirdi belki; zaten Venüs gibi sudan doğmuş, her gün biraz daha denize kayan bir kent, onun gözünde “mutlak aşk”ın ya da “mutlu aşk”ın simgesi değil, tam tersine uğursuz bir yerdi. Peki, öyle miydi gerçekten? Hakkında yazılıp çizilenlere bakılırsa sanırım evet.