Kitap Hakkında:
Nedim Gürsel Acı Hayatlar’da kimi zaman şehvet kimi zaman boğuntuyla yaşadığı yere damgasını vuran yazarların peşinde bir yolculuğa davet ediyor okuru
Aynalarda balıketi, yapay sarışınlar, az sonra görkemli asansöre binip aile babalarıyla odaya çıkacak orospular makyaj tazeliyorlar. Derken görüntüye Justine de gelip yerleşiyor. Belki bir orospu değil o, sarışın da değil. Ama bir dönemin en cazibeli, en gizemli, en belalı kadınlarından biri. Onun, bugüne dek tanıdığım roman kahramanları arasında çok özel bir yeri olduğunu düşünüyorum. Belki şehveti değil de düpedüz nemfoman oluşu bende bu düşünceye yol açıyor.İskenderiye’yi kucaklamak, kollarımın arasına alıp onda Justine’i bulmak, onunla hemhal olmak, Justine’de İskenderiye’yi yaşamak istiyorum, bu isteğin yalnızca bir hayal, boşa harcanmış bir gençlik tutkusu olduğunu bilsem de.
İskenderiye ve bu kente ismini şehvetle nakşetmiş olan “belalı güzel” Justine’in yaratıcısı Lawrence Durrell. Ömrünü bu kentte tüketmiş, genç oğlanlara düşkün Yunanlı şair Kavafis. Beyaz gecelerin kenti Moskova ve “ölü canlar”ın avcısı Gogol. Genç ve güzel karısının uğruna düelloda can veren Puşkin, “aşkın kayığı hayatın kayalığına çarpınca” canına kıyan Mayakovski. Cezayir’in ikinci büyük kenti Oran ve bu kenti “sıkıntının başkenti” ilan eden Camus. Pula ve James Joyce. Frankfurt, Weimar ve Goethe. Paris yakınlarındaki Vendôme ve Honoré de Balzac’ın yatılı okul yılları. Madam Bovary’nin yazarı Flaubert’in izinde Deauville ile Trouville…
Nedim Gürsel Acı Hayatlar’da kimi zaman şehvet kimi zaman boğuntuyla yaşadığı yere damgasını vuran yazarların peşinde bir yolculuğa davet ediyor okuru. Bir dedektif özeniyle bir kentin o yazarın önce ruhuna, sonra metnine sızan özünü yakalıyor. Edebi bir yolculuk bu, okudukça içinde kaybolacağınız…