Barkod: 9789752930025
Sayfa Sayısı: 110
Ebat: 13.5x19.5 cm
Yayın Tarihi: Mayıs 2002
Kategori: Romanlar
Orijinal Dili: Fransızca
Marc Maronnier, Paris’te çalışan, otuzuna merdiven dayamış, konforu yerinde, ama sefih bir hayat süren bir reklamcıdır. Herkes tarafından tanınıyor, partilere davet ediliyor ve sayılıyor. Paris’te, bulaşıcı neşesi ve kıvrak zekâsıyla onsuz bir parti düzenlemek kimsenin aklından geçmiyor. Ama şu işe bakın ki, 1990 yılının güzel bir günü Marc âşık oluyor. Dört yıl sonra evleneceği, mavi gözlü, yumuşak başlı, esmer güzeli Anne, hayatının kadını oluyor. Ama evlendikten sonra aşkın ömrünün üç yıl sürdüğünü anlıyor. Deliler gibi sevdiği karısından yavaş yavaş soğuyarak "komşunun tavuğuna bakmaya" başlıyor. En sonunda da bu tavuklardan birinin dayanılmaz cazibesine kapılarak, yıkıcı ve imkânsız bir ikili ilişkiye giriyor. İki âşık da genç evliler, eşleri onlara hâlâ tutkuyla bağlı, ama onlar, hayatın tek bir insanla paylaşılmak için çok kısa ve basit olduğuna inanıyorlar. Tabiî ki Marc’ın karısı bir sabah sevgili kocacığının kendisini aldattığını fark ediyor. Kavgalar, gözyaşları, acı sözler ve boşanma, bu otuz aylık çılgın tutkuya noktayı koyuyor. Marc bunun üzerine sonu gelmeyecek gibi görünen bir sefahate gömülüyor. Alkol, uyuşturucu, uykusuz geceler, zevk kadınları; basit bir halatla değil, markası ünlü kravatlarla kendini asma isteği vb. Frédéric Beigbeder sağlam bir anlatıyla temel ve modern sorunlara parmak basıyor. Aşk gece kulüplerinde eriyor mu? Örneğin Paris’te neden her üç evli çiftten ikisi nikâh törenini izleyen üç yıl içinde boşanıyor? Ve nihayet, ya yazar haklıysa, aşkın ömrü üç yılsa?..
Marc Maronnier, Paris’te çalışan, otuzuna merdiven dayamış, konforu yerinde, ama sefih bir hayat süren bir reklamcıdır. Herkes tarafından tanınıyor, partilere davet ediliyor ve sayılıyor. Paris’te, bulaşıcı neşesi ve kıvrak zekâsıyla onsuz bir parti düzenlemek kimsenin aklından geçmiyor. Ama şu işe bakın ki, 1990 yılının güzel bir günü Marc âşık oluyor. Dört yıl sonra evleneceği, mavi gözlü, yumuşak başlı, esmer güzeli Anne, hayatının kadını oluyor. Ama evlendikten sonra aşkın ömrünün üç yıl sürdüğünü anlıyor. Deliler gibi sevdiği karısından yavaş yavaş soğuyarak "komşunun tavuğuna bakmaya" başlıyor. En sonunda da bu tavuklardan birinin dayanılmaz cazibesine kapılarak, yıkıcı ve imkânsız bir ikili ilişkiye giriyor. İki âşık da genç evliler, eşleri onlara hâlâ tutkuyla bağlı, ama onlar, hayatın tek bir insanla paylaşılmak için çok kısa ve basit olduğuna inanıyorlar. Tabiî ki Marc’ın karısı bir sabah sevgili kocacığının kendisini aldattığını fark ediyor. Kavgalar, gözyaşları, acı sözler ve boşanma, bu otuz aylık çılgın tutkuya noktayı koyuyor. Marc bunun üzerine sonu gelmeyecek gibi görünen bir sefahate gömülüyor. Alkol, uyuşturucu, uykusuz geceler, zevk kadınları; basit bir halatla değil, markası ünlü kravatlarla kendini asma isteği vb. Frédéric Beigbeder sağlam bir anlatıyla temel ve modern sorunlara parmak basıyor. Aşk gece kulüplerinde eriyor mu? Örneğin Paris’te neden her üç evli çiftten ikisi nikâh törenini izleyen üç yıl içinde boşanıyor? Ve nihayet, ya yazar haklıysa, aşkın ömrü üç yılsa?..