Barkod: 9786050910193
Sayfa Sayısı: 236
Ebat: 14 x 23 cm
Yayın Tarihi: Eylül 2012
Kategori: Anı Biyografi
Orijinal Dili: Türkçe
12 EYLÜL KAZANINDA BİR GAZETECİ 12 Eylül’ün hem tanığı hem mağduru Nazlı Ilıcak’tan yine çok tartışılacak bir kitap. Nazlı Ilıcak 12 Eylül Kazanında Bir Gazeteci’de 12 eylül öncesinde ve sonrasında yaşananları kendi tanıklıklarına dayanarak aktarıyor okuyucuya. İktidar savaşları, hükümet kurma çabaları, Zincirbozan’da alıkonulan Süleyman Demirel’le mektuplaşmaları… 12 Eylül döneminin bütün ayrıntıları var bu kitapta. Özellikle de darbenin Nazlı Ilıcak’ın hayatındaki derin etkileri var. O hem tanıktı, hem de mağdur. Tanıktı, iktidar kavgalarının içyüzünü biliyordu; mağdurdu, darbe karşıtı yazıları nedeniyle Tercüman gazetesi defalarca kapatıldı, llıcak 3 ay hapse mahkûm oldu. Sağmalcılar cezaevindeki o üç ay da var… 12 Eylül’ü tam 32 yıl sonra bir de deneyimli gazeteci Nazlı Ilıcak’tan okumak siyasi tarihimizle ilgilenenler için kaçırılmaması gereken bir şans olacak. Kitaptan: Askeri müdahalenin ilk günlerinde, temaslar, telkinler baş döndürücü bir hızla cereyan ediyordu. Feyzioğlu, kabul etmek ile reddetmek arasında tereddüt ededursun, eski liderler de onun başbakanlığını pek arzu etmiyorlardı. Süleyman Demirel, serbestçe konuşabildiği Hamzakoy’dan, telefonların da dinlendiğini bildiği için, gerekli mesajları veriyordu: Feyzioğlu politikacıydı. Hem de seçim kazanamamış bir politikacı. “Meclis’e milletvekili getirememiş bir politikacının tercih edilmesi tarafsızlığı bozardı.” Demirel, Bülend Ulusu’ya daha çok güveniyordu. Hamzakoy’dan kendisiyle telefonla konuştuğumuzda “Kaptan-ı Derya olsun” demişti. “Memleket için, bugünkü dönemde en faydalısı odur.” Ulusu’nun da, Demirel’e büyük saygısı vardı. 12 Eylül’ün sabahında, erkenden kendisiyle bir telefon görüşmesi yapmıştık. O gün Ulusu’nun söylediklerini defterime şöyle kaydetmişim: Ben, “Keşke Demirel azınlık hükümetini kurmasaydı veyahut Hayrettin Erkmen güvensizlik oyuyla düşürüldüğünde istifa etseydi” demiştim. O, “Demirel’in ne suçu var? İstifa edip, memleketi kime bırakaydı?” cevabını vermişti. Ulusu ile Demirel arasında daima iyi ilişkiler olmuştu. Ama bunun da ötesinde, Feyzioğlu’nun Milli Güvenlik Konseyi’ne tesir ederek, eski politikacıları tasfiyeye yönelmesinden endişe duyuluyordu. Feyzioğlu’nun siyasi ihtirası vardı. Kendi yolunu açmak için eskileri bertaraf etmeyi düşünebilirdi. Kısacası, Feyzioğlu sakıncalıydı. Bazı politikacıların hükümete girmesi de, partiyi ağır bir mesuliyet altına sokar, askeri yönetimin faturasını paylaşmak zorunda bırakırdı. “Davul bizim boynumuzda, tokmak başkasının elinde... Olmaz böyle şey” diyordu Demirel. Evren, hükümette bakanlık teklif ettikleri şahıslara, kabul etmemeleri için telkin yapıldığının elbette farkındaydı. Bu yüzden onun da tavrı yavaş yavaş değişiyordu.
12 EYLÜL KAZANINDA BİR GAZETECİ 12 Eylül’ün hem tanığı hem mağduru Nazlı Ilıcak’tan yine çok tartışılacak bir kitap. Nazlı Ilıcak 12 Eylül Kazanında Bir Gazeteci’de 12 eylül öncesinde ve sonrasında yaşananları kendi tanıklıklarına dayanarak aktarıyor okuyucuya. İktidar savaşları, hükümet kurma çabaları, Zincirbozan’da alıkonulan Süleyman Demirel’le mektuplaşmaları… 12 Eylül döneminin bütün ayrıntıları var bu kitapta. Özellikle de darbenin Nazlı Ilıcak’ın hayatındaki derin etkileri var. O hem tanıktı, hem de mağdur. Tanıktı, iktidar kavgalarının içyüzünü biliyordu; mağdurdu, darbe karşıtı yazıları nedeniyle Tercüman gazetesi defalarca kapatıldı, llıcak 3 ay hapse mahkûm oldu. Sağmalcılar cezaevindeki o üç ay da var… 12 Eylül’ü tam 32 yıl sonra bir de deneyimli gazeteci Nazlı Ilıcak’tan okumak siyasi tarihimizle ilgilenenler için kaçırılmaması gereken bir şans olacak. Kitaptan: Askeri müdahalenin ilk günlerinde, temaslar, telkinler baş döndürücü bir hızla cereyan ediyordu. Feyzioğlu, kabul etmek ile reddetmek arasında tereddüt ededursun, eski liderler de onun başbakanlığını pek arzu etmiyorlardı. Süleyman Demirel, serbestçe konuşabildiği Hamzakoy’dan, telefonların da dinlendiğini bildiği için, gerekli mesajları veriyordu: Feyzioğlu politikacıydı. Hem de seçim kazanamamış bir politikacı. “Meclis’e milletvekili getirememiş bir politikacının tercih edilmesi tarafsızlığı bozardı.” Demirel, Bülend Ulusu’ya daha çok güveniyordu. Hamzakoy’dan kendisiyle telefonla konuştuğumuzda “Kaptan-ı Derya olsun” demişti. “Memleket için, bugünkü dönemde en faydalısı odur.” Ulusu’nun da, Demirel’e büyük saygısı vardı. 12 Eylül’ün sabahında, erkenden kendisiyle bir telefon görüşmesi yapmıştık. O gün Ulusu’nun söylediklerini defterime şöyle kaydetmişim: Ben, “Keşke Demirel azınlık hükümetini kurmasaydı veyahut Hayrettin Erkmen güvensizlik oyuyla düşürüldüğünde istifa etseydi” demiştim. O, “Demirel’in ne suçu var? İstifa edip, memleketi kime bırakaydı?” cevabını vermişti. Ulusu ile Demirel arasında daima iyi ilişkiler olmuştu. Ama bunun da ötesinde, Feyzioğlu’nun Milli Güvenlik Konseyi’ne tesir ederek, eski politikacıları tasfiyeye yönelmesinden endişe duyuluyordu. Feyzioğlu’nun siyasi ihtirası vardı. Kendi yolunu açmak için eskileri bertaraf etmeyi düşünebilirdi. Kısacası, Feyzioğlu sakıncalıydı. Bazı politikacıların hükümete girmesi de, partiyi ağır bir mesuliyet altına sokar, askeri yönetimin faturasını paylaşmak zorunda bırakırdı. “Davul bizim boynumuzda, tokmak başkasının elinde... Olmaz böyle şey” diyordu Demirel. Evren, hükümette bakanlık teklif ettikleri şahıslara, kabul etmemeleri için telkin yapıldığının elbette farkındaydı. Bu yüzden onun da tavrı yavaş yavaş değişiyordu.