Barkod: 9786050911992
Sayfa Sayısı: 548
Ebat: 13.5 x 19.5 cm
Yayın Tarihi: Aralık 2012
Kategori: Deneme
Orijinal Dili: Türkçe
“Öncelikle benim ama bir anlamda hepimizin hayatına dair bir anlatı. Çünkü bu ülkede sanatla, kitapla, kültürle ilgilenen ve daha güzel bir dünya yaratmak isteyen milyonlarca kişi, sürek avlarıyla sistemli olarak yok edildi, tutuklandı, hayatın dışına sürüldü.” Zülfü Livaneli, ilk baskısı 2007 yılında yapılan Sevdalım Hayat adlı anı kitabının önsözünde böyle anlatıyor eserini. Mücadelelerle geçmiş bir hayatı okuyacağımız daha ilk satırlardan anlaşılıyor. Ama bu hayatın içinde büyük ve güzel dostluklar da var. Ve hepsinden önemlisi, en ağır basanı, sanat var elbette. Müzik, edebiyat, sinema… Renkli, dolu dolu, zengin bir hayat hikayesi bekliyor bizi. Sevdalım Hayat’ın yeni baskısına, Livaneli’nin 2011 yılı günlüklerinin sayfaları eklenmiş ve yeni fotoğraflarla zenginleşmiş olarak sunuluyor okura. Yazarın Serenad’ı yazma süreci, yayımlandıktan sonraki tepkiler hakkında ne düşündüğü, Türkiye’nin son iki yıldaki değişimine dair görüşleri konusunda bilgi sahibi olmak da mümkün bu kitapta. Bu yolculuğa çıkarken ilk adımı yazarın kendi cümleleriyle atmakta fayda var: “Şimdi okuyacaklarınız, kolayca göreceğiniz gibi sürekli sanat üstüne düşünen, yaratı sancıları çeken ama dönemin ve ülkenin koşulları gereği zaman zaman politikadan kaçamayan birinin anıları. Hayatın her alanına sanat penceresinden baktığım için her sözün, her davranışın altında siyasi ya da kişisel hesap arayan insanlarla birbirimizi bir türlü anlayamadık. Ankara’da bir aydınlanma heyecanından ve uzak iklimlerin düşünü kuran gençlerin kitap okuma merakından başlayıp hücrelere, dağlara ve ıssız Avrupa başkentlerine uzanan bir macera bu.” Kitaptan: Babaannem bir gün bana herkesin içinde “Keçi!” dedi ama bunu o kadar güzel bir biçimde söyledi ki, çok küçük olmama rağmen bundan kötü bir anlam çıkarmamam gerektiğini anladım. Sonra devam etti: “Bu benim yavrum keçidir! Öteki çocuklar koyundur, onların büyük kuyrukları her türlü kabahatlerini örter ama bu benimki kapatamaz; dağ keçisi gibi yapayalnız kalır.” Babaannemin gözleri her zaman hüzünlü olduğu için, bu sözleri söylerken de kederle gölgelenmiş olduğunu sanıyorum. Keçi tanımı bana hiçbir şey anlatmamıştı elbette. Neden diğer çocuklardan ayrı olduğumu, beni onlardan neyin ayırdığını bil-miyordum ama demek ki, büyük hayat deneyimine sahip olan babaannem, ömür boyu içinde yaşayacağım durumu daha çocukken saptamış ve bana söylemişti. Bana bu sözleri yıllar sonra hatırlatan da yaşadıklarım oldu zaten.
“Öncelikle benim ama bir anlamda hepimizin hayatına dair bir anlatı. Çünkü bu ülkede sanatla, kitapla, kültürle ilgilenen ve daha güzel bir dünya yaratmak isteyen milyonlarca kişi, sürek avlarıyla sistemli olarak yok edildi, tutuklandı, hayatın dışına sürüldü.” Zülfü Livaneli, ilk baskısı 2007 yılında yapılan Sevdalım Hayat adlı anı kitabının önsözünde böyle anlatıyor eserini. Mücadelelerle geçmiş bir hayatı okuyacağımız daha ilk satırlardan anlaşılıyor. Ama bu hayatın içinde büyük ve güzel dostluklar da var. Ve hepsinden önemlisi, en ağır basanı, sanat var elbette. Müzik, edebiyat, sinema… Renkli, dolu dolu, zengin bir hayat hikayesi bekliyor bizi. Sevdalım Hayat’ın yeni baskısına, Livaneli’nin 2011 yılı günlüklerinin sayfaları eklenmiş ve yeni fotoğraflarla zenginleşmiş olarak sunuluyor okura. Yazarın Serenad’ı yazma süreci, yayımlandıktan sonraki tepkiler hakkında ne düşündüğü, Türkiye’nin son iki yıldaki değişimine dair görüşleri konusunda bilgi sahibi olmak da mümkün bu kitapta. Bu yolculuğa çıkarken ilk adımı yazarın kendi cümleleriyle atmakta fayda var: “Şimdi okuyacaklarınız, kolayca göreceğiniz gibi sürekli sanat üstüne düşünen, yaratı sancıları çeken ama dönemin ve ülkenin koşulları gereği zaman zaman politikadan kaçamayan birinin anıları. Hayatın her alanına sanat penceresinden baktığım için her sözün, her davranışın altında siyasi ya da kişisel hesap arayan insanlarla birbirimizi bir türlü anlayamadık. Ankara’da bir aydınlanma heyecanından ve uzak iklimlerin düşünü kuran gençlerin kitap okuma merakından başlayıp hücrelere, dağlara ve ıssız Avrupa başkentlerine uzanan bir macera bu.” Kitaptan: Babaannem bir gün bana herkesin içinde “Keçi!” dedi ama bunu o kadar güzel bir biçimde söyledi ki, çok küçük olmama rağmen bundan kötü bir anlam çıkarmamam gerektiğini anladım. Sonra devam etti: “Bu benim yavrum keçidir! Öteki çocuklar koyundur, onların büyük kuyrukları her türlü kabahatlerini örter ama bu benimki kapatamaz; dağ keçisi gibi yapayalnız kalır.” Babaannemin gözleri her zaman hüzünlü olduğu için, bu sözleri söylerken de kederle gölgelenmiş olduğunu sanıyorum. Keçi tanımı bana hiçbir şey anlatmamıştı elbette. Neden diğer çocuklardan ayrı olduğumu, beni onlardan neyin ayırdığını bil-miyordum ama demek ki, büyük hayat deneyimine sahip olan babaannem, ömür boyu içinde yaşayacağım durumu daha çocukken saptamış ve bana söylemişti. Bana bu sözleri yıllar sonra hatırlatan da yaşadıklarım oldu zaten.