Barkod: 9786050933321
Sayfa Sayısı: 264
Ebat: 13.5 x 19.5 cm
Yayın Tarihi: Mart 2016
Kategori: Romanlar
Orijinal Dili: Türkçe
Doğruluk şiddetle, çıkar arzuyla, gençlik kimsesizlikle sınanıyor…
Sayıların sözde kesinliğinde kurtuluş arayan hasta bir matematikçi. Hasımları tarafından köşeye sıkıştırılmak üzere olan karanlık bir suç örgütü lideri. Hayatla derdini cinsellik üstünden çözmeye çalışan ergenlik çağında bir lise öğrencisi. Üç erkeğin yolları çıkar dengeleri dışında hiçbir yasanın işlemediği bir kasabada, genç bir kadının etrafında kesişiyor…
Aranmayan Özellikler’de iş dünyasının karmaşık ilişkilerinden merak uyandırıcı bir hikâye çıkaran Selçuk Orhan, Güzel’de bu üç erkeğin içsel yolculuklarını tedirgin edici bir kaçış hikâyesine dönüştürüyor.
“Burada bir ülke varmış ve başka bir ülke olabilirmiş gibi hayal kuruyorlar. Burada, tuzlu yapışkan deniz, kartlaşmış insan ayakları, her gece kurulup kalkan hileli bir sofra, uyudukları pis yataklar ve açlıktan kokmasın diye kursaklarını şişkin lokmalarla doldurdukları nefeslerinden başka şey yok. Biraz da güneş. Sadece kan döküldüğünde, kısa bir süre, o kan kuruyana kadar, bir ülke doğuyor. Sonra şu restoranın duvarına vuran zayıf köpükler gibi çözülüp akıyor.”
Doğruluk şiddetle, çıkar arzuyla, gençlik kimsesizlikle sınanıyor…
Sayıların sözde kesinliğinde kurtuluş arayan hasta bir matematikçi. Hasımları tarafından köşeye sıkıştırılmak üzere olan karanlık bir suç örgütü lideri. Hayatla derdini cinsellik üstünden çözmeye çalışan ergenlik çağında bir lise öğrencisi. Üç erkeğin yolları çıkar dengeleri dışında hiçbir yasanın işlemediği bir kasabada, genç bir kadının etrafında kesişiyor…
Aranmayan Özellikler’de iş dünyasının karmaşık ilişkilerinden merak uyandırıcı bir hikâye çıkaran Selçuk Orhan, Güzel’de bu üç erkeğin içsel yolculuklarını tedirgin edici bir kaçış hikâyesine dönüştürüyor.
“Burada bir ülke varmış ve başka bir ülke olabilirmiş gibi hayal kuruyorlar. Burada, tuzlu yapışkan deniz, kartlaşmış insan ayakları, her gece kurulup kalkan hileli bir sofra, uyudukları pis yataklar ve açlıktan kokmasın diye kursaklarını şişkin lokmalarla doldurdukları nefeslerinden başka şey yok. Biraz da güneş. Sadece kan döküldüğünde, kısa bir süre, o kan kuruyana kadar, bir ülke doğuyor. Sonra şu restoranın duvarına vuran zayıf köpükler gibi çözülüp akıyor.”