Kitap Hakkında:
Atilla Özer, Fena’da yakıcı ve çarpıcı bir metafor yaratarak
çağdaş dünyayı sorguluyor.
Mutluluğun cehenneminden kurtuluş var mı?
Theo Vanderblint her şeyi sonuna kadar tüketmeyi seven dâhi bir ressamdır: Cinsellik, uyuşturucu, lüks markalar… Milyon dolarlara satılan eserlerinin esin kaynağı da gerçek cinsel organlar, gerçek cinsellik ve gerçek cinayetlerdir. Theo’nun içinde ilerlediği bu karanlık yolun sonunda bir ışık görünmemekle birlikte, kendisini bu yoldan döndürecek tek bir çözüm vardır: Mesih olmak!
Atila Özer, sarsıcı bir manifesto niteliğindeki romanı Fena’da, bir yandan zevkin ve ahlakın sınırlarını kolaçan ederken, diğer yandan tüketim toplumuna ve reklam spotlarına dönüşen modern hayata sağlam bir tokat atıyor.
Theo Vanderblint yirmi dört yaşında, paranın sağlayabileceği her şeye sahip, eserleri astronomik fiyatlara satılan bir ressamdır. Sanat çevreleri, Vanderblint'in postmodern sanat çağını sonlandırıp, "pornografik sanat" olarak adlandırılan tamamen farklı bir ekol yarattığı görüşündedir. Genç sanatçı her ne kadar her şeyin kolaylıkla elde edilip bir o kadar da çabuk tüketildiği bu sahte ortamda küstah ve yaramaz genç ressam rolünü başarıyla oynasa da, en derinde yaşamını sorgulamaktadır. Theo, merakla beklenen cinsellik temalı sergisinin gala günü, Sylenn Rosenquist isimli bir genç kadınla tanışır ve hemen ona âşık olur. Ancak Sylenn'in sürpriz ihaneti, kanla sonlanacaktır. Bu olaydan sonra, kişisel bunalımlarının da etkisiyle münzevi bir yaşama geçer Theo. Ve gün gelir, artık birbirine tam karşıt iki varoluşu aynı anda sürdürmeye başlar. Artık tek bir Teo Vanderblint yoktur; bir yanda nihilist sanatçı Theo Vanderblint, diğer tarafta ise Taşeron kod adıyla Tanrı'nın İradesi isimli örgütün üst düzey elemanı olan Theo vardır.
Fena, tüketim toplumunun ikonu olmuş bir ressamın ikili yaşantısının ve çevresinin ayrıntılarıyla konu edildiği “Günümüzde sanat nedir?", "Sanatçının konumu nedir?" gibi soruları biraz da kara mizah katarak irdeleyen çağdaş bir roman.
Kitaptan
Para’yı, Seks’i, Zevahir’i seçmiştim.
Bir anda hepsini fırlatıp attım.
İsyan’ın başladığı zamanlardı. Dünyanın her yerinde, gençler “Zevk Toplumu”nu reddediyorlardı.
Ahlakın çöküşünden bu yana insanlar sadece zevke inanıyorlardı.
Tüm Sistem onun üzerine kurulmuştu. Zevk hayatın amacıydı. Zevk çokuluslu şirketlerin, hükümetlerin, entelektüellerin, sanatçıların dogmasıydı. Zevk parayı, para iktidarı, iktidar düzeni, düzen etkinliği, etkinlik tüketimi, tüketim ise yine zevki doğuruyordu.