Barkod: 9786050909968
Sayfa Sayısı: 216
Ebat: 14 x 23 cm
Yayın Tarihi: Eylül 2012
Kategori: Romanlar
Orijinal Dili: Türkçe
Asıl katil, seyircilerin arasındadır… Paris Emniyet Müdürlüğü’nde intiharlarla ilgilenen birimin amiri Komiser Guérin, sürekli intihar vakalarını araştırmakta ve vaktinin çoğunu arşivlerde geçirmektedir. Guérin, Paris’te son zamanlarda meydana gelen bazı intiharların birbirleriyle kimselerin görmediği bir şekilde bağlantılı olduğunu fark eder. Bunların intihar değil de planlı cinayetler olduğunu düşünen ve araştırmalarını bu yönde sürdüren Guérin’i hiçbir meslektaşı ciddiye almaz. Tek başına kalan Guérin, Paris’in yeraltı kulüplerinde, toplumdışı insanların arasında zorlu ve yıpratıcı bir takibe başlar. Olaylar, çıplak bir adamın bir otoyolda çırılçıplak soyunup vızır vızır geçen arabaların arasına dalarak, bir kamyonun altında kalmasıyla başlamıştır. Ardından doğa müzesinde, bir adam herkesin gözü önünde kendisini üst katlardan atarak intihar etmiş; şişlerle vücudunu delerek gösteri yapan Körfez Savaşı gazisi homoseksüel bir eroinman, gösterisi sırasında yine herkesin gözü önünde kendisini asarak öldürmüştür. İntihar eden bu kişilerin tümü ABD asıllı olup, Körfez Savaşı’ndan sonra Paris’e yerleşmişlerdir. Komiser Guérin’in araştırmaları sonucunda kafasında beliren en önemli soru şudur: Bu intihar (veya cinayet) vakalarının Irak’taki işkenceler ve işkencecilerle bir alakası olabilir mi? Antonin Varenne’in 2009’da Michel-Lebrun ödülüne layık görülen Düşkünler adlı romanı, yoldan çıkmış Parisli polislerin, CIA ajanlarının, eski mahkûmların, underground kulüplerin ve toplumdışı insanların hikâyesini etkili bir dille anlatıyor. Kitaptan “Erkekler kendilerinden çok daha çabuk kesiyorlardı ümidi. Bir kez olsun işleri ya da evlilikleri iyi gitmedi mi, diğer insanların gözünde itibarlarını yitirdiklerini düşünmeye başlıyor, sürekli kendilerini suçluyorlardı. Daha çok kendi imgeleri yüzünden intihar ediyorlardı. Kadınlar da imgeler yüzünden intihar ediyorlardı ama bunlar erkeklerin gururu gibi değil, başka türden, çok daha önemli imgelerdi. Kadınlar hayalleri yıkıldığında çöküyorlardı. Bir kadın intihar ettiğinde, onunla beraber güzel bir dünya umudu da ölüyordu. Onlar herkesin adına ölüyorlardı.”
Asıl katil, seyircilerin arasındadır… Paris Emniyet Müdürlüğü’nde intiharlarla ilgilenen birimin amiri Komiser Guérin, sürekli intihar vakalarını araştırmakta ve vaktinin çoğunu arşivlerde geçirmektedir. Guérin, Paris’te son zamanlarda meydana gelen bazı intiharların birbirleriyle kimselerin görmediği bir şekilde bağlantılı olduğunu fark eder. Bunların intihar değil de planlı cinayetler olduğunu düşünen ve araştırmalarını bu yönde sürdüren Guérin’i hiçbir meslektaşı ciddiye almaz. Tek başına kalan Guérin, Paris’in yeraltı kulüplerinde, toplumdışı insanların arasında zorlu ve yıpratıcı bir takibe başlar. Olaylar, çıplak bir adamın bir otoyolda çırılçıplak soyunup vızır vızır geçen arabaların arasına dalarak, bir kamyonun altında kalmasıyla başlamıştır. Ardından doğa müzesinde, bir adam herkesin gözü önünde kendisini üst katlardan atarak intihar etmiş; şişlerle vücudunu delerek gösteri yapan Körfez Savaşı gazisi homoseksüel bir eroinman, gösterisi sırasında yine herkesin gözü önünde kendisini asarak öldürmüştür. İntihar eden bu kişilerin tümü ABD asıllı olup, Körfez Savaşı’ndan sonra Paris’e yerleşmişlerdir. Komiser Guérin’in araştırmaları sonucunda kafasında beliren en önemli soru şudur: Bu intihar (veya cinayet) vakalarının Irak’taki işkenceler ve işkencecilerle bir alakası olabilir mi? Antonin Varenne’in 2009’da Michel-Lebrun ödülüne layık görülen Düşkünler adlı romanı, yoldan çıkmış Parisli polislerin, CIA ajanlarının, eski mahkûmların, underground kulüplerin ve toplumdışı insanların hikâyesini etkili bir dille anlatıyor. Kitaptan “Erkekler kendilerinden çok daha çabuk kesiyorlardı ümidi. Bir kez olsun işleri ya da evlilikleri iyi gitmedi mi, diğer insanların gözünde itibarlarını yitirdiklerini düşünmeye başlıyor, sürekli kendilerini suçluyorlardı. Daha çok kendi imgeleri yüzünden intihar ediyorlardı. Kadınlar da imgeler yüzünden intihar ediyorlardı ama bunlar erkeklerin gururu gibi değil, başka türden, çok daha önemli imgelerdi. Kadınlar hayalleri yıkıldığında çöküyorlardı. Bir kadın intihar ettiğinde, onunla beraber güzel bir dünya umudu da ölüyordu. Onlar herkesin adına ölüyorlardı.”