Kitap Hakkında:
Mimar Sinan’ın bilinmeyen olağanüstü serüvenleri...
Mehmet Coral, 2002 yılında yayımladığı Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım romanını 10 yıl sonra yeniden kurguluyor, gönlündeki ve zihnindeki Mimar Sinan’ı yeniden yorumluyor. Ben, El Fakir-ül-Hakir Sinan, o meşhur yüzyılın ve o muhteşem sanatçının hikâyesinin işlendiği benzersiz bir roman.
Ben, El Fakir-ül-Hakir Sinan bu yeni haliyle de “Mimar Sinan’ın romanı” olma özelliğinden herhangi bir şey yitirmiyor, hatta Sinan’ın kişliğini daha da net ortaya koyuyor. Çünkü Coral, anlatısını bir başka boyuta taşıyor. Tarihin ateşinde yanan kahramanların koşut kurguyla günümüzden geçmişe doğru uzanan kozmik bir çizgide gelişen serüvenini anlatan Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım, umarsız bir aşk ve şaşırtıcı bir sonla noktalanıyordu. Ben, El Fakir-ül-Hakir Sinan’da iç bütünlüğün insana huzurlu bir heyecan verdiği yeni bir roman olmanın çekiciliğini taşıyor. Mimar Sinan’ın doğumu, ailesi, Müslümanlığa geçişi, katıldığı savaşlar, eserleri ve Kanuni Sultan Süleyman devrinin detaylı hikâyesi…
Uygarlık tarihimizin belki de en büyük sanatçısı olan bu dev kişiliğin romanında, yaşadığı yüzyılın bütün olaylarını, su katılmamış gerçekliği içinde okuyacaksınız.
Kitaptan:
Unutma ki, düşüncelerinin içinde bölündüğün kadar, parçalanırsın. Ve eğer kafanda oluşan esin su sinekleri gibi deviniyor ve sen bunları bir araya getirip, ana düşünceyi yaratamıyorsan, düşünsel serserilik yapmaktan öteye geçemezsin.
Esin perisi gece kelebekleri gibidir. Doğru yaklaşamazsan, anında uzaklaşırlar senden! Biçimin ötesindeki Tanrıyı yaratacağım hacmin içinde betimleyebilmek için, en çok imgeleme gereksinimim vardı. Ve ben bunu çok iyi biliyordum. Kim, hangi yüce bilgi sahibi, biçim ötesi Tanrıyı tanımlayabilir? Sonsuz bir ışığın içinde saklı o formsuz varlığı, hangi çılgın kendi yaratacağı boşlukların içinde devindirmeye cesaret edebilir?
Süleymaniye ve onu aşan Selimiye, görünmeyenle tutuşulmuş büyük bir bahis üzerine kurulmuştu. Bilinen dünyaya egemen olan iki büyük inancın çatışması ya da bir gövde gösterisiyle, şekilsel olarak yek diğerini aşma gibi, anlamsız bir iddia üzerine değil! Mimarın misyonu, kurduğu yapının bütünlüğü içinde, yaratılanın yaradanıyla kuracağı iletişimi sağlamaya aracılık etmektir.
“Benim Allahım seninkinden daha yüce; sen kâfirsin, ben mümin... Sen cehennemde yanarken, ben irem bağlarında sonsuz bir mutluluğun kucağında dinleniyor olacağım!”