Mezopotamya’nın köklü bir kentinde, Doğu ve Batı kültürü arasında sıkışmış bir aileden gelen Meryem, geleneksel analık ve kadınlık dayatmalarını reddederek, sahip olduğu her şeyi arkasında bırakıp uzun bir yolculuğa çıkar. Gizemli ve büyülü kültürlere, egzotik ve egzantirik mekânlara sahip yaşlı Asya kıtasını boydan boya kat eder. Bu yolculuk boyunca, kadınlığının ve cinselliğinin “farkına vararak” yüzyıllık gelenekleri parçalarken bir yandan da birbirinden dokunaklı ve ilginç kadın öykülerine tanıklık eder. “Velhasıl bekâretini bana değil dansına vermiş, kapıyı çekip muson yağmurunda yok olup gitmişti. Şimdi söyle bakalım, böyle bir büyüye hangi cadının kuvveti yetebilir? Benim sevgimdeki, onun nefretindeki büyü hangi cadının kazanına sığabilir? Bence bütün büyülerin kaynağı bedenimizde. Bedensel şehvetimizde. Bizi hayvani kılarak esrikleştiren, hâkim olmakta zorlandığımız o gizli noktada! Yeni bir hayatın başlamasına vesile olan, hepimizin yaşadığı ama konuşulmasını zinhar yasakladığımız o ortak eylemde. Şehvetin, zevkin ve yaşamın kesiştiği bu en karanlık kuyumuzda.!”